16 Aralık 2007 Pazar
OTİZM
otistik çocuklarda evde uygulanabilecek aktiviteler
otizmde erken uyaı sinyalleri
Otistik Spektrumda Yer Alan Bir Çocuğun Ergenliğe Geçiş Sürecinde ve Gençlik Döneminde Akılda Tutulması Gereken 12 Püf Nokta
otistik çocukların eğitimlerinde faydalı ipuçları
KÖR ÇOCUK
23 Ekim 2007 Salı
Bir damla kanla zihinsel engellilik önlenebilir
Toplumun bu hastalık hakkında bilinçlenmesi ve fenilketonüri engelli bireyin kalmaması için alınacak önlemler: Akraba evliliklerinin engellenmesi. Yeni doğan bebeklerin topuğundan alınacak kanın hastalık açısından test edilmesi. Proteinden fakir diyetin ömür boyu sürdürülmesi.Uzmanlar, hastalığı taşıyan bebeklerin tespit edilmesiyle ilgili son yıllarda sağlanan ilerlemeye rağmen hedef kitlenin tamamına ulaşmanın mümkün olmadığını ifade ediyor. Öyle ki her yıl 100 ile 200 fenilketonüri hastası bebeğin tespit edilemediği tahmin ediliyor.
20 Ekim 2007 Cumartesi
Zihinsel Engelliler Milli Takımımız ikinci oldu
Özel Olimpiyatlar'da gümüş madalya kazanan Zihinsel Engelliler Futbol Milli Takımımız, grubunda daha önce G.Afrika'yı 3 - 1, Almanya'yı 7 - 0, İspanya'yı 3-1 yenmiş ve El Salvador'a 3 - 0 mağlup olmuştu.
11 Ekim 2007 Perşembe
Zihin Engelliler ve Zihin Engellilerin Eğitimi
Zeka geriliği, hem zihinsel işlevler hem de kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde anlamlı sınırlılıklar görülen bir yetersizlik olarak nitelendirilmektedir. Bu yetersizlik 18 yaşından önce ortaya çıkmaktadır.
AAMR’nin 2002’de önerdiği zeka geriliği tanımında zeka geriliği gösteren çocukların tanılanması ve sınıflandırılması açısından önem gösteren başlıca beş varsayım ileriye sürülmüştür. Bunlar:
1. Varolan işlevlerdeki sınırlılıklar, bireyin akran grubu ve kültürünü yansıtan toplumsal çevresi bağlamında dikkate alınır.
2. Geçerli bir değerlendirmede, hem kültürel ve dil farklılıkları hem de iletişim, duyu, motor ve davranışsal farlılıklar göz önünde bulundurulur.
3. Bireylerde, sınırlılıklarla güçlü yanlar birlikte bulunur.
4. Sınırlılıkları tanımlamanın amacı, bireyin ihtiyacı olan destek hizmetlerin neler olacağını belirlemek içindir.
5. Genellikle, belli bir süre içerisinde uygun destek hizmetler aralıksız sağlandığında, zeka geriliği gösteren bireyin yaşam fonksiyonlarında ilerlemeler meydana gelecektir.
2002 yılında yapılan yeni tanımda, zihin engelliler, zihinsel işlevlerinin yanısıra kavramsal sosyal ve pratik uyum becerilerinde sınırlılıklar göstermeleriyle de tanımlanmaktadırlar.
Tüm bireylerin eğitiminde olduğu gibi zihin engelli bireylerin eğitiminde de, onların ileride başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri, kendi kendilerine yeterli duruma gelmeleri ve toplumla bütünleşmeleri amaçlanmaktadır. Bu amaca ulaşılması, bireyin bireysel farklılıkları ile yapabildikleri dikkate alınarak eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi ve gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarının sunulmasıyla mümkün olabilmektedir (Cavkaytar, 2000).
AAMR’nin 2002 yılında yaptığı yeni tanım çerçevesinde ileriye sürülen “genellikle, belli bir süre içerisinde uygun destek hizmetler aralıksız sağlandığında, zeka geriliği gösteren bireyin yaşam fonksiyonlarında ilerlemeler meydana gelecektir” varsayımı, zihin engellilerin eğitiminde bağımsız yaşam işlevlerinin geliştirilmesinin altını çizmektedir.
Bağımsız yaşam becerileri, bireyin başkalarına bağımlı olmadan, yaşamını sürdürmesi için gerekli olan becerileri içerir (Neistadt ve Marques, 1984). Bağımsız yaşam becerileri çeşitli gruplar altında sınıflandırılmaktadır. Close, Sowers ve Bourbeau (1985) tarafından yapılan sınıflandırmada bağımsız yaşam becerileri, meslek öncesi ve mesleki beceriler, başarı için gerekli temel beceriler, uyum için gerekli beceriler, günlük yaşam becerileri olarak ayrılmaktadır.
Bireyin bağımsız yaşama geçişinde en üst aşama olan meslek öncesi ve mesleki beceriler, işe hazır olma, mesleki davranışlar ve mesleğe uygun sosyal davranışlar sergileme gibi beceri alanlarından oluşmaktadır.
Türkiye’de zihin engelli bireylerin mesleki gereksinimlerini karşılamak amacıyla eğitim hizmetleri sunan mesleki eğitim merkezleri; ilköğretimi tamamlayan, 20 yaşından gün almamış, orta düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği olan veya ilköğretimi tamamlayıp genel ve mesleki orta öğretim programlarına devam edemeyecek durumda olan özel eğitim gerektiren bireylere yönelik olarak açılan gündüzlü özel eğitim kurumlarıdır. Mesleki eğitim merkezlerinin amacı; bireylerin temel yaşam becerilerini geliştirmek, öğrenme gereksinimlerini karşılamak, topluma uyumlarını sağlamak, işe ve mesleğe hazırlamaktır. Mesleki eğitim merkezlerine devam eden öğrencilere kültür dersleri, atölyelerde gerekli teorik bilgiler verilir ve uygulamalı iş eğitim yoluyla temel bilgi ve beceriler kazandırılır. Bu merkezlerin toplam öğretim süresi, birinci yıl hazırlık olmak üzere dört yıldır (MEB, 2000).
Bağımsız yaşam becerilerinin ikinci önemli alanı olan başarı için gerekli temel beceriler, temel gelişim becerileri, günlük yaşamda gerekli sayısal bilgiler, günlük yaşamda gerekli okuma ve iletişim gibi alt beceri alanlarından oluşmaktadır.
Başarı için gerekli temel becerileri sağlamak üzere özel eğitim hizmeti sunan ilköğretim okulları; orta düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği olan ilköğretim çağı çocukları için açılan gündüzlü eğitim kurumlarıdır. Öğrencilerin gelişimleri izlenip, eğitim performansları dikkate alınarak, programın amaç, içerik, öğretim süreçleri ve değerlendirme boyutlarında uyarlamalar yapılarak, özürlü öğrencinin tam ya da yarı zamanlı olarak normal eğitim sınıflarında gereksinimlerini en iyi biçimde karşılayabileceği eğitim ortamı olarak tanımlanan (Batu, 1998) kaynaştırma uygulamalarına öncelik verilir (MEB, 2000).
Başarı için gerekli temel becerileri sağlamak üzere hizmet veren kurumlardan olan eğitim uygulama okulları, genel eğitim programlarından yararlanamayan okul öncesi ve zorunlu ilköğretim çağındaki, ağır düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocukların eğitim aldıkları özel eğitim kurumlarıdır (MEB, 2000). Bu okullarda öğrencilerin, özbakım ve temel yaşam becerileri ile işlevsel akademik becerilerini geliştirerek, topluma uyum sağlamaları amaçlanmaktadır. Okul programı, zihin engelli çocukların bireysel yeterliliklerine dayalı bireyselleştirilerek grup ve bire bir eğitim etkinlikleri şeklinde yürütülür (MEB, 2000).
Özel eğitim gereksinimi gösteren çocukların, bireysel yeterliliklerine dayalı gelişim özellikleri dikkate alınarak okul öncesi özel eğitim sınıfları ve okulları da açılabilir. Okul öncesi eğitim sınıfları programı bireylerin; sosyal etkileşim, iletişim ve temel yaşam becerilerini geliştirme, sınıfa, okula ve yaşama uyumlarını arttırmaya yönelik hedefleri içermektedir. Kavrama, dinleme, anlama, anlatma, okuma ve yazmayla ilgili hazırlık çalışmalarını içeren bu programın süresi en fazla bir yıldır. Öğrenci, ders yılı sonunda aile ve uzmanların ortaklaşa aldıkları yöneltme kararı doğrultusunda kaynaştırma uygulamaları yapılan ilköğretim okuluna ya da özel eğitim ilköğretim okuluna devam ettirilir (MEB, 2000).
Uyum için gerekli beceriler, kendini tanıma, kişilik ve duygusal uyum ve bireyler arası sosyal beceriler, günlük yaşam becerileri, özbakım becerileri, tüketici becerileri, ev içi becerileri, sağlık bakımı ve toplumsal bilgi alt beceri alanlarından oluşmaktadır (Cavkaytar, 2000).
Topluma uyum için gerekli olan becerilerin büyük bölümü okul öncesi eğitim çağına denk gelen 0-6 yaş arasında kazandırılmaktadır. Türkiye’de zihin özürlü çocukların okul öncesi eğitim ihtiyaçlarını da karşılayan kurumların içerisinde Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk esirgeme Kurumu’na bağlı olarak çalışan rehabilitasyon merkezleri bulunmaktadır. Rehabilitasyon merkezlerinin genel amacı; zihin engelli bireylerin toplum içerisinde kendilerine yeterli hale gelebilmelerini sağlayacak yetiştirme ve iyileştirme programları hazırlamak, uygulamak ve gerekli becerileri kazandırmaktır (SHÇEK Yönetmeliği, 1993). 3-21 yaş arası zihin engelli çocuklar, bu kurumlarda bireysel eğitim, grup eğitimi, mesleki eğitim, fizyoterapi vb. hizmetlerinden yararlanabilmektedirler.
Çocuğunuzla bebeksi konuşmanız doğru mu?
Parmak emen çocuğa ne yapmalı?
Konuyla ilgili bilgi veren Klinik Psikolog Mustafa Sungur, parmak emme alışkanlığına sahip çocukların oyalama ve meşgul etme taktiği ile bu alışkanlıklarından vazgeçirilmeye çalışılması gerektiğini, aksi halde onları azarlamak ya da korkutmanın çözüm olmayacağını söyledi.
Sungur, "Çocukların parmak emmesi doğal bir olgu. Ancak bunun sorun olup olmayacağını ailenin tutum ve davranışları belirler. Yanlış tutum ve davranışlar çocukların gençlik dönemlerine kadar parmak emme alışkanlığını sürdürmelerine neden olabilir. Çocuk parmak emerken görüldüğünde, ona elini ağzından çekmesini sağlayacak bir iş vermek ve meşgul etmek daha doğru.
Örneğin: 'Şu dergileri annene götür' gibi, iki elini kullanabileceği bir istekte bulunmak, ona bu davranışını o anda unutturabilir. 'Parmağını emme' diye telkinde bulunmak bu konuda yapılmayacaklar listesinde. Bu arada çocuk eğer uyurken parmağını emiyorsa, uykuya daldığında parmağını yavaşça ağzından çekmeniz yeterli olacaktır. Eğer uykudan önce parmağını emmeye başlıyorsa, ona uyurken oyalanacağı bir oyuncak verebiliriz. Ama bunun haftanın belirli günleri yapılması taraftarıyız. Çünkü bununda bağımlılık yapmasını istemeyiz" diye konuştu.
Parmak emme alışkanlığının pek çok nedeni olabileceğini belirten Sungur, erken sütten kesilme, çok emzik kullanmanın da etkenler arasında olduğunu sözlerine ekledi.
(İHA)
20 Temmuz 2007 Cuma
TUVALET EĞİTİMİ
Çocuğunuz idrar kaslarının gelişimi açısından gereken olgunlaşmaya erişmiş olabilir fakat yaşadığı aile ilişkisi yada bir olumsuz deneyim (bir kardeşin gelişi , anne- babanın ayrılması yada eşlerden birinin kısa süreli de olsa evden ayrılması gibi) bu süreci geciktirebilir yada kazanılmış olan bir gelişimin kaybedilmesine sebep olabilir. Anne- baba tutumları da bu alışkanlığın kazanılması ve sürdürülmesini etkiler. Bazen anne- baba ya çocuk fiziksel ve ruhsal olarak hazır değilken ısrarla tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışır yada çok fazla koruyucu davranıp çocuk hazır olduğu halde çocuğun böyle bir deneyim yaşamasına olanak tanımazlar. Tabii ki bu süreci etkileyen önemli noktalardan bazısı anne-babanın fazla ısrarcı, zorlayıcı hatta cezalandırıcı tutumlarıdır. Böyle bir yaklaşım çocuğun fizyolojik olarak hazır olduğu zaman geldiğinde de idrarını tutamamasına sebep olur.
Yapılabilecek en iyi yaklaşım kabaca 1.5-2 yaş arası yavaş yavaş tuvalet alışkanlığı kazandırmaya yönelik deneyimlere başlamaktır. Anne (bakıcı) çocuğu ilk önce tuvalet kavramı ile tanıştırmalıdır. O güne kadar bezine istediği zaman idrar boşaltma özgürlüğü olan çocuk bunu başka yerde yapması gerekeceğini bilemez. O yüzden öncelikle çocuğa bunu öğretmek gerekir. Çocukla birlikte tuvalete gitmek, oturakta -ya da klozet- belli bir süre oturmasını sağlamak yararlı olabilir. Eğer çocuk bu deneyime hazır değilse ve reddedici davranıyorsa zorlamayıp bir müddet sonra denemek daha iyi olacaktır.
Tuvaleti tanıyan, büyüklerin orada tuvaletini yaptığını kavrayan çocuk yavaş yavaş kendisi de sizden tuvalete gitmeyi isteyecektir. Çocuğun annenin elinden tutup tuvalete götürmesi ve sonunda da çişini yapması çocuk için en büyük adımdır. Bu durum çocuğun bu deneyime hazır olduğu anlamına gelir. Sonrasında gündüzleri altı bezlenmeyen çocuk zaman zaman idrarını kaçırabilir. Bu deneyimi yeterince yaşadıktan sonra gündüzleri hiç bezlenmeden bir yetişkin gibi tuvalet sorununu halledebilir. Geceleri ise başlangıçta bezlemek uygun olabilir çünkü çocuğun idrar kasları bir süre tutma ve gereken zamanda boşaltma için tam olarak hazır değildir ve geceleri de çocuk bilinçli olmadığı için altına kaçırabilir. Fakat zamanla çocuğu gündüz yaşamı ile paralellik göstermesi için geceleri de bezlenmemeye başlamak gerekir. Geceleri bezlenmemek, gündüzleri bu alışkanlığı kazanmış çocukta aynı şeyi gece de yapması gerektiği bilinci yerleştirir. Birkaç gece kaza yaşanmasına rağmen zamanla çocuk geceleri de idrarını tutmaya başlar.
Eğer çocuk bu dönemde anne dışında başka bir bakıcı ile beraberse (gündüz bakıcı gece anne gibi) ya da yuvaya gidiyorsa önemli olan yuva çalışanları ya da bakıcı ile annenin benzer yaklaşımları kullanmasıdır. Gündüz bakıcı ile olduğunda bezlenmeyen çocuk anne ile birlikte olduğunda da bu alışkanlığın devam etmesi gerekir. Unutmayalım ki çocuk yetiştirmede en önemli kavram tutarlılıktır. Çocuğun yakın çevresindekilerin çocukla ilgili konularda ortak fikre sahip olması çocuğun herhangi bir gelişimsel sorununu çözmesini kolaylaştırır.
Sonuç olarak; çocuğun tuvalet eğitiminde hem fiziksel olgunlaşmanın hem de psikolojik olarak hazır olmanın etkisi vardır. Gelişimsel olarak çocuklar her ne kadar belli bir olgunlaşmayı belli dönemlerde yaşasalar da her çocuk tektir ve her dönemi kendine göre farklı yaşar. Bu yüzden çocuk için uygun dönemde, çocuk hazır olduğunda anlayışlı, sabırlı ve ödüllendirici bir yaklaşımla çocuğun gelişimsel sorurunu çözmesine yardımcı olabilirsiniz.
PROGERİA-ÇOCUKLARDA ERKEN YAŞLANMA HASTALIĞI
Büyüme gelişme geriliği şikayetlerinin ayırıcı tanısında düşünülmesi gereken ve tipik muayene bulguları ile kolayca tanı konulabilecek bir hastalıktır. 8 milyon canlı doğumda bir görülür ve erkek: kız oranı 1.5'dir. Hastalar genellikle cinsel olgunluk ve üreme yaşına gelmediği için, şimdiye dek anne babadan çocuğa geçiş tanımlanmamıştır. Nedenleri arasında üzerinde en çok durulan kalıtım biçimi ilerlemiş anne baba yaşına bağlı mutasyonlardır.
Hastaların ortalama doğum ağırlığı 2700 g olup hastalığın başlangıcı yaşamın ilk birkaç yılında olmaktadır. - Hastalık tipik yüz görünümü ve büyüme geriliğiyle bulgu vermektedir. - Kısmen veya tamamen saç dökülmesi, - Kafa derisi üzerinde toplardamarların belirgin bir şekilde görülmesi,- Gelişmemiş, büyümemiş izlenimi veren yüz yapısı- Gelişmemiş, küçük çene yapısı- Küçük, yontulmuş burun belirgin özellikleridir. - Diş gelişiminde gecikme veya hiç diş bulunmayışı- Dişlerde renk değişiklikleri ve çürüklerde artma görülür. - Deride incelik, kuruluk ve sertlik oluşur. - Eklem çevresinde 1-2 yaşlarından itibaren başlayan eklem sertliği ve bunun neden olduğu "ata biner duruşu" görülür. - Hastalarda yaygın osteoporoz vardır. - Kemikler ince ve göğüs kafesi dardır. - Uzun kemikler ince gövdelidir. Sertlikler ve buna bağlı patolojik kırıklar ortaya çıkabilir. İskelet değişiklikleri ile kendini gösterir.
Büyüme bir yaşından sonra aşırı etkilenmekte, cinsel gelişme olmamaktadır. Çabuk yorulma hastaların çocukluk oyunlarına tam olarak katılımlarını engellemektedir. Hastalık zeka ve beyin gelişimini etkilememektedir. Erken yaşta koroner arter hastalığı görülebilmektedir ki, ölümün en sık nedeni budur. Hastalarda sıklıkla yaşılıkla birlikte ortaya çıkan kalp sorunları görülmektedir.Yayınlarda bildirilmiş en yaşlı hasta 45 yaşındadır. Hastalığın etkin tedavisi bulunmamaktadır, kalp sorunlarında tedavi amacı ile koroner by-pass cerrahisi uygulanabilmektedir. Yapılan bazı çalışamalarda; bu hastaların büyüme hızları iyi beslenme ve büyüme hormonu tedavisi ile artmış, bazal metabolik hızları azalmış, ancak bu artış zamanla kaybolmuş ve ateroskleroza gidişte farklılık görülmemiştir.
Büyüme gelişme geriliği şikayetlerinin ayırıcı tanısında düşünülmesi gereken ve tipik muayene bulguları ile kolayca tanı konulabilecek bir hastalıktır.
27 Mayıs 2007 Pazar
19 Nisan 2007 Perşembe
ÇOCUĞU ÖDÜLLENDİRMENİN ŞEKLİ NASIL OLMALIDIR
Hayatın ilerleyen aşamalarında çocuk gelişimi bazı yönlendirilmelere ihtiyaç duyar . Anne babanın çocuğun davranışlarının şekillenmesinde çocuğun başarılarını , doğru davranışlarını , onaylanması gereken tavırlarını ,ödüllendirmesi önemlidir. Nasıl ki istenmeyen davranışların ve yanlışların kalmaması için cezalandırma yöntemini uygun bir şekilde uygulamaları önemlidir aynı şekilde ödüllendirme yöntemini de uygun kullanmaları çocuk eğitimi açısından önemlidir..
Çocuğun olumlu davranışlarının onaylanması bebeklik döneminde başlar . Bir hareket yaptıktan sonra bebek annenin veya babanın yüzüne bakar ve onlardan tasdik bekler . eğer o davranış onaylanırsa (gülümseme , kafa sallama , dokunma , ses ile onaylama ,ona bir şey verme vb ) bebek o davranışını ilerletir ve o davranışın değişik ve ileri versiyonları artarak devam eder yani o davranış giderek güçlenir. Ama anne baba tarafından o davranıştan sonra olumsuz bir tavır (görmezden gelme , kaş çatma , ses ile ikaz , el ile engelleme ,onu o ortamdan uzaklaştırma vb ) olursa o davranış uzun süre devam etmeden giderek gücünü kaybeder .
Biz bu durumu bebeklikten çocukluk dönemine ilerlettiğimizde yine aynı şekilde onay ve onaylamama çocuğun davranışlarının şekillenmesine neden olur . Ama unutulmamalıdır ki bütün bu söylediğimiz şeyler anne baba ile çocuk arasındaki normal bir ilişki ve karşılıklı etkileşim durumunda söz konusudur. Diğer durumlarda ise anne baba ile çocuk arasında bozuk bir karşılıklı ilişki durumu varsa o zaman çocuk anne babaya itiraz edecek , dediklerinin tersini yapacak , engellenme ve onaylanmamaya ters tepkiler verecektir.
Çocuğu ödüllendirmenin derecesi ve şekli yaş ve ailenin durumuna göre genelde değişiklikler gösterir.Ama şunu hemen belirtelim ki en iyi ödüllendirme maddi ödüllendirme yerine duygusal ödüllendirmedir. Çocuğun bu türlü bir ödüllendirmeye alıştırılması da oldukça önem taşır. Anne babaların genel anlayışı çocuğa maddi hediye ve bir şeyler almanın sanki en iyi ödüllendirmeymiş gibi algılanmasıdır. Bu şekilde devamlı bir şeyler alınmaya ve verilmeye alıştırılan çocuk ise gün gelecek en iyi ve en pahalı hediyelerle bile doyum bulamayacaktır. Ama anne babasının öpmesi , kucaklaması , gezdirmesi , onunla oynaması , ona güzel sözler söylemesi şeklindeki ödüllendirme ise en sağlıklı ve en başarılı ödüllendirmedir. Anne babaların bu türlü bir duygusal ödülün yanı sıra imkanları ölçüsünde ek hediyeler vermesi de çocuğu ödüllendirmenin diğer yoludur. Anne babaların çocuklara alınan hediyelerdeki maddi büyüklük yerine manevi değerini ön plana çıkarmaları uygun olur. Ama bunu bazı anne babalar yapsa bile günümüzün tüketim toplumunda çevresinden ve arkadaşlarından etkilenen çocukları yönlendirmek anne babalar için hayli zor olacaktır.
1-Bebeklik döneminde ödüllendirme şekli ; öpme , okşama , sevme , kucaklama , onunla oynama , onu besleme , gezdirme , onunla meşgul olma , onunla konuşma , onu sevdiğini hissettirme vb. (not : bu davranışların normal zamanda yapılması zaten gerekli olmakla birlikte ödüllendirilmek istendiğinde özellikle yapılması önemlidir)
2-Okul öncesi dönemde ödüllendirme şekli ; öpme ,okşama , sevme , kucaklama , onunla oynama , onunla gezme , birlikte vakit geçirme , söz olarak onaylandığını vurgulama , onun hoşuna gidecek iltifatlar söyleme , onun sevildiğini hissettirme , onun gelişim dönemine uygun oyuncak ve hediyeler alma ( bu hediyelerin manevi değeri ön plana çıkarılmalıdır)
3-Okul döneminde ödüllendirme şekli ; öpme ,okşama , sevme ,onunla oynama , onunla birlikte gezme , birlikte ders çalışma , onaylandığının hissettirilmesi , onun kabiliyetlerini ön plana çıkaracak program ve aktivitelere yönlendirme , onun hoşuna gidecek iltifatlar söyleme vb.
Bütün bu ödüllendirmeler ve onaylamalar çoğu zaman çocuklara uygulanmalıdır ama ödüllendirme özellikle onaylanması gereken davranışlar için vurgulanmalıdır. Anne babalar ödüllendirmeyi belli bir hedefe ve başarıya karşılık yapmaları o hedeflere ulaşılmayı kolaylaştırır ama verilen sözlerin kesinlikle yerine getirilmesi ilerleyen hedeflere ulaşma ve ödüllendirmenin ciddiyeti açısından çok önemlidir.
Ülkemizin sosyolojik, ekono-mik ve kültürel yapısı, çocuğun çeşitli nedenlerle çalışma yaşamında yer almasına neden olmaktadır.
Ülkenin istihdam kapasitesi, yetişkin işgücünü massedebilecek bir yapıya sahip değildir. Teknolojik girdiler, kırsal alanda açık ve gizli işsizliği arttırmakta, bu da kente olan göçü hızlandırmaktadır. Nüfus artışının halen yüksek seyri, kentlerde işsizliğin olağanüstü boyutlara varmasına neden olmak-tadır.
İşsizlik, devam eden göç, kötü yaşam ve barınma koşulları, ister istemez çocukların da çalıştırıl-masına neden olmaktadır. Üstelik, kırsal alanda kadın çalıştığı halde, kentte babadan sonra çocuklar çalıştırılmakta ve fakat anne çalış-mamaktadır.
Esasen çocuğun çalıştırılması bugünün sorunu da değildir. Nite-kim, tarım ve hayvancılık işlerinde çocuk hep çalışmıştır, halen de çalışmaktadır. Zenaat öğrenmek için usta çırak ilişkisi içinde çocuk dün de bugün de çalışmaktadır. Çocuğu çalıştırmak geleneksel bir alışkan-lıktır.
Bugün çocuğun çalışma yaşamında yer almasının bir nedeni de, eğitim sisteminin çocuğa meslek kazandırıcı niteliğinin bulunmama-sıdır. Bu nedenle, yasal olarak düzenlenmiş çıraklık sistemi meslek edinmenin neredeyse tek yolu olarak çocukların çalışmalarına neden ol-maktadır.
Yine, İş Kanununa göre, sağlığına, gelişmesine ve eğitimine engel olmayacaksa 13 yaşını tamamlamış çocukların çalışmaları yasal olarak olanaklıdır. Hatta, yasal asgari ücret, 16 yaşından küçük ve büyük olmaya göre belirlendiğinden, 16 yaşından küçük bir çocuk işçinin alacağı asgari ücret 16 yaşından büyük işçilerin alacağı asgari ücretten düşüktür. Asgari ücretin bu şekilde belirlenmesi, ihtiyaçların farklı olabileceği açısından olağan gibi gözükse de, sonuçta ucuz işgücü yaratarak çocuğun çalıştı-rılmasının bir anlamda teşvik edildiğini söylemek hatalı bir yaklaşım olmayacaktır.
Belirtilen koşullarda çocuğun ailesi tarafından çalıştırılması olağan bir davranış biçimi oluşturmuştur. Üstelik, çocuğunu İş Kanununa göre işçi olarak veya Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununa göre çırak olarak çalıştıran bir aile açısından etik ve yasal anlamda söylenebilecek bir husus da bulunmamaktadır.
Ancak, metropolleşen kent sokaklarında, artan ve çeşitlenen biçimde, çocukların da rol ala-bileceği marjinal işlerin ortaya çıkması, sokaklarda işportacılığa başlayan işsiz büyükler yanında çocukların da sokaklarda çalışmaya başlamalarına neden olmuştur.
Üstelik yapılan araştırmalar-dan da anlaşılacağı üzere sokakta çalışan bir çocuğun kazancı genellikle, yasal asgari ücret ile çalışan bir yetişkin işçinin eline geçen ücretten çok daha fazladır. Ayrıca sokağın,okula ve işyerine göre, çocuk açısından özgür olmak gibi cazip gelebilecek yanları da bulunmaktadır. Bu nedenle, hem aile hem de çocuk açısından sokakta çalışma, işçi veya çırak olarak çalışmaktan çok daha cazip gelmektedir.
Bu durumda ailelerin, göreceli olarak daha yüksek gelir elde edebilmek amacıyla çocuklarını işçi veya çırak olarak çalıştırmaktansa, sokakta çalıştırmayı tercih etmeleri şaşırtıcı olmamalıdır. Ailelerin kendilerine göre mutlaka haklı gerekçeleri vardır.
Ancak, çocukların beden ve ruh sağlıkları açısından sokağın, vahim sonuçlar doğurabilecek ürkütücü riskleri bulunmaktadır. Çocuğun madde bağımlısı haline gelmesi, çetelere karışarak suç işlemesi, sonuçta sokak çocuğu olması olası risklerdendir.
Bugün, işyerlerinin denetlene-bilir çalışma koşul ve ortamları bile çocuk için beden ve ruh sağlığı açılarından riskler taşıdığından, çocuğun çalışma yaşamından alı konmasını amaçlayan ve fakat bu amacın hayata geçirilmesindeki güçlükler nedeniyle öncelikle kötü koşullu işlerden uzaklaştırılmaları ve çalışma koşul ve ortamları iyileştirilmiş hafif işlerde çalışmaları sağlanarak çocuk işçiliğin minimalize edilmesine yönelik çalışmalar yürütülürken, sokağın denetlenemez ortamında ürkütücü risklere açık bir şekilde çocuğun sokakta çalışmasına göz yumulması, hiç bir sosyal hukuk devleti anlayışında olanaklı olamaz. Bu nedenle, çocuğun sokakta çalış-tırılması kesinlikle engellenmelidir.
Ancak bunun yolu, son zamanlarda yazılı ve görsel basına yansıdığı üzere, çocuğunu sokakta çalıştırdıkları gerekçesiyle ana ve baba hakkında ceza davası açmak gibi zecri önlemler de olmamalıdır. Hele bu tür önlemlerin sosyal hizmetler alanında faaliyet göste-renler tarafından alınması kabul edilemez. Yapılması gereken, ailede çocuğu sokakta çalıştırmaya iten nedenlerin araştırılması ve tespitlere göre öncelikle ailenin tutum ve davranışının değiştirilmesine yönelik projenin hazırlanması ve uygulan-masıdır.
Çözüm
Bu nedenle, belki kendisi de çocukluğunda çalışmış olan ve bunun risklerini yaşamadığı veya algılamadığı için olası riskleri de bilmeyen veya değerlendiremeyen ebeveynlerin öncelikle sokağın getireceği riskler konusunda bilgi-lendirilmesine, bilinçlendirilmesine gereksinim bulunmaktadır. Ailede çalışmayan ebeveynler varsa ki kırsal kesimin aksine kentlerde genellikle annelerin çalışmadığı görülmektedir. Öncelikle onların çalışabilmesı için gerekenler yapılmalıdır. Çalışma-larının sağlanabilmesi açısından gerekiyorsa tıbbi ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri sağlan-malıdır. Çocuk ve ailesi açısından olası tüm sosyal hizmetler verilmelidir. Eğer yaşı yasal açıdan uygunsa, hem ücret alarak eve gelir sağlayabilmesi hem de meslek öğrenerek hayatını kazanabilmesi için çocuğun sokaktan çıraklık sistemine çekilmesi sağlanmalıdır. Bu ve benzeri yaklaşımlara karşın sonuç değişmiyorsa, belki o zaman bir sosyal hizmet yaklaşımı olarak koruyucu aile uygulamasından yararlanılmalı, bu amaçla çocuklar aileden alınarak koruyucu aile yanına verilmeli veya korunmaya muhtaç çocuk kapsamında hizmet alabilmelidirler.
Buna göre, çocuğun sokakta çalıştırılmasını engelleyebilmek için sosyal hizmetlerin tüm varyasyonları uygulanmadan, verilen hizmetlerin
Yerin deliğini gözden geçirerek yeniden ve yeniden hizmet üretimi denenmeden, çocuğun ebeveynleri hakkında suç duyurusunda bulun-manın ve onları hapsettirmenin, mevzuatta yeri olsa bile, bir sosyal Hizmet uygulaması olmadığı açıktır. Düşünce ve hizmet üretiminde yaşanan çaresizliğin ivedilikle aşılması gerekir.
Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana-babaya ya da durum gerektiriyorsa ya-sal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler.
Çocuk Hakları Sözleşmesi
Madde 18/1
TANRI SENİ SEÇTİ ANNECİĞİM
Özel eğitimin yanında sosyal rehabilitasyon programlarının uygulanması şart olurken bu yazıda Tanrı Meleği bir çocuktan annesine yazmış olduğu bir merktıp okuyacağız. Bu Tanrı Meleği bir mucize sonucu annesine mektup yazma fırsatı bulsaydı sizce neler yazardı? Bence bunları yazardı...
Canım Annceciğim benim... Seni Çok Seviyorum...
Neden hep dalıp dalıp gidiyorsun, neden bana hep üzgün üzgün bakıyorsun, neden hep aynı soruları tekrarlıyorsun, neden kendini suçlamaktan vazgemiyorsun, neden hep kızgınlık duyuyorsun...
Halbuki ben meleklere: "beni bu halde dünyaya gönderirseniz ben orda ne yaparım diye sorduğumda: "korkma dediler, orda senin annen olacak, biz senin için en iyisini seçtik, sana o bizden daha iyi bakacaktır, sana birçok şeyi o öğretecektir ama unutmaki senin de ona öğreteceğin birçok şey var, o sana öğretecek sen oana öğreteceksin ve birgün kendi kendine yaşayabileceksin" dediler.
Hadi anneciğim başlayalım çalışmaya, öncelikle ben sana ceza olarak değil ödül olarak gönderildim, ben senin ödülünüm bunun farkına varmalısın ve anneciğim bu ödülde suçlu aramana gerek yok bir an önce nedenler üzerinde durmaktan vazgeçip sonuçlar üzerinde yoğunlaşmaya başlamalısın.
Benden utanma, insanların bakışlarına aldırma, beni gittiğin her yere götür, eğer kendi kendime yeterli hale gelmemi istiyorsan sakın anlamadığımı düşünme beni konsere, tiyatroya, sinemaya götür anneciğim. Belli mi olur bakarsın sen ve ben belkide toplumun melekelere bakış açısını değiştiririz ha ne dersin anneciğim. Hadi kalk anneciğim denize gidelim bana yüzmeyi öğret, hep evde oturmaktan sıkıldım artık sadece okula giderken dışarı çıkıyorum. Tamam sana söz veriyorum akşam döndüğümüzde bütün ödevlerimi yapacağım anneciğim. Sana verilen görevin çok zor olduğunu biliyorum ama unutma yalnız değiliz çok yavaşta olsa ben öğreniyorum, gelişiyorum, büyüyorum yakında duygularımı sana sesli olarak söyleyeceğim, şimdi güçlü olma zamanı anneciğim. Etrafımızdaki diğer melekleri düşün anneciğim. Ne demişti melekler "senin annen var korkma o seni korur ve sana herşeyi öğretir, Tanrı senin için en iyisini seçti", sen varken anneciğim hiç korkmuyorum biliyor musun çünkü Tanrı seni seçti anneciğim. Babama ve diğer akrabalarımıza bizi yalnız bıraktıklarını düşündüğün için kızma sakın çünkü onlar senin kadar güçlü değiller anneciğim bak göreceksin biz ilerleme kaydettikçe onlarda şaşıracaktır ve bize katılacaklardır. Sen ve ben çok özeliz. Şimdiye kadar birbirimize öğrettiklerimizi bi düşünsene nekadar da çok şey öğrendik, yaşadığımız toplumda bile daha önce farkında olmadığımız şeylerin farkına vardık ve anneciğim biz kazanacağız. Birgün kendi başıma okula gidebileceğim, koşup oynayabileceğim, bağıra bağıra şarkı söyleyebileceğim, yaramazlıklar yapıp şımaracağım, hatta sen balkondan hadi meleğim geç oldu eve gel artık diye arkamdan sesleneceksin anneciğim, bende sana "ama anne biraz daha oynamak istiyorum" diyebileceğim. Bütün bunları seçilmiş olan senin sayende yapacağım çünkü sen çok özel biri olmasaydın Tanrı seni seçmezdi anneciğim. Her ne yaparsan yap beni toplumdan uzak tutma anneciğim, başta da söylediğim gibi insanların bakışlarına aldırış etme ve beni gittiğin her yere götür çünkü seninle herşey çok daha güzel anneciğim.
Seni çok seven meleğin kocaman öpüyor ANNECİĞİM...
SHU Adayı Cesur Ceylan
ÇOCUK YAŞADIĞINI ÖĞRENİR
Eğer Bir Çocuk ;
• Alay edilip aşağılanmışsa sıkılıp utanmayı öğrenir
• Devamlı utandırılarak terbiye edilmişse kendini suçlamayı öğrenir
• Hoşgörü ile yetiştirilmişse sabırlı olmayı öğrenir
• Desteklenip yüreklendirilmişse kendine güven duymayı öğrenir
• Övülmüş ve beğenilmişse takdir etmeyi öğrenir
• Güven ortamı içinde yetişmişse inançlı olmayı öğrenir
• Sürekli eleştirilmişse kınama ve ayıplamayı öğrenir
• Kin ortamında büyümüşse kavga etmeyi öğrenir
• Kabul ve onay görmüşse kendini ve insanları sevmeyi öğrenir
• Ailede dostluk ve arkadaşlık görmüşse BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI
ÖĞRENİR